Skip to content Skip to footer

Paris İklim Anlaşması

Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında, iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla 12 Aralık 2015 tarihinde Paris’te kabul edilen uluslararası bir anlaşmadır. Anlaşma, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme göre 2°C’nin altında tutmayı, mümkünse 1.5°C ile sınırlamayı hedefler. Bu hedef, iklim değişikliğinin en yıkıcı etkilerinden kaçınmak için bilimsel topluluk tarafından belirlenen kritik bir eşiktir. Anlaşmanın temel amacı, ülkelerin kendi Ulusal Katkı Beyanları (NDC’ler) aracılığıyla sera gazı emisyonlarını azaltma ve iklim değişikliğine uyum sağlama taahhütlerini belirlemelerini sağlamaktır.

Anlaşmanın önemi, ilk kez tüm tarafların (gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler) küresel iklim eylemine katılma yükümlülüğü üstlenmesinde yatmaktadır. Daha önceki iklim anlaşmalarının aksine, Paris Anlaşması, ülkelerin kendi emisyon azaltım hedeflerini belirlemelerine ve bunları düzenli aralıklarla güncellemelerine olanak tanır. Bu “bottom-up” yaklaşım, ülkelerin kendi ulusal koşullarına ve kapasitelerine göre eylem planları geliştirmelerine imkan verirken, aynı zamanda küresel bir hedefe yönelik ortak bir çaba oluşturmayı hedefler. Anlaşma, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanı sağlama yükümlülüğünü de yeniden vurgular. Bu finansman, emisyon azaltımı ve iklim değişikliğine uyum sağlama projelerini desteklemek için kullanılır.

Paris Anlaşması’nın temel unsurları şunlardır:

  • Sıcaklık Hedefi: Küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme göre önemli ölçüde 2°C’nin altında tutmak, 1.5°C ile sınırlandırmak için çaba göstermek.
  • Ulusal Katkı Beyanları (NDC’ler): Ülkelerin kendi emisyon azaltım ve uyum hedeflerini içeren, düzenli aralıklarla güncellenen planlardır.
  • İklim Finansmanı: Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere iklim eylemini desteklemek için finansal kaynak sağlama yükümlülüğü.
  • Uyum: İklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için alınacak önlemler.
  • Kayıp ve Zarar: İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden kaynaklanan kayıp ve zararların ele alınması.
  • Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Ülkelerin emisyon azaltım ve uyum çabalarını izleme ve raporlama mekanizmaları.
  • Teknoloji Transferi: Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere iklim dostu teknolojilerin transferi.
  • Kapasite Geliştirme: Gelişmekte olan ülkelerin iklim eylemini planlama ve uygulama kapasitelerinin güçlendirilmesi.

Anlaşmanın uygulama mekanizmaları, ülkelerin ilerlemesini izlemek ve ortak bir hedef doğrultusunda çalışmayı teşvik etmek için tasarlanmıştır. Bu mekanizmalar arasında düzenli olarak yapılan iklim görüşmeleri (COP’ler), ülkelerin ilerlemesini değerlendiren inceleme süreçleri ve şeffaflık çerçevesi yer almaktadır. Anlaşma, uluslararası işbirliğini güçlendirmeyi ve iklim değişikliğiyle mücadele için küresel bir çaba oluşturmayı amaçlar. Ancak, anlaşmanın başarısı, tüm ülkelerin taahhütlerini yerine getirmesine ve iklim eylemlerini hızlandırmasına bağlıdır.

Paris Anlaşması’nın eleştirileri de bulunmaktadır. Bazı eleştirmenler, anlaşmanın hedeflerinin yeterince iddialı olmadığını ve küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlandırmak için gereken emisyon azaltım seviyelerine ulaşmak için yetersiz olduğunu savunmaktadır. Diğer eleştiriler ise, iklim finansmanı konusundaki gelişmiş ülkelerin taahhütlerinin yetersizliği ve gelişmekte olan ülkelerin uyum ve kayıp-zarar ihtiyaçlarının yeterince ele alınmaması üzerinedir. Ancak, anlaşma, iklim değişikliğiyle mücadele için küresel bir çerçeve oluşturması ve tüm ülkeleri ortak bir çaba içine dahil etmesi nedeniyle önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir.

Sonuç olarak, Paris İklim Anlaşması, iklim değişikliğiyle mücadele için küresel bir işbirliği çerçevesi oluşturan, ancak uygulamada birçok zorlukla karşı karşıya kalan tarihi bir anlaşmadır. Anlaşmanın hedeflerine ulaşmak için, ülkelerin daha iddialı taahhütlerde bulunmaları, iklim finansmanı vaatlerini yerine getirmeleri ve iklim değişikliğine uyum sağlamak için etkili önlemler almaları gerekmektedir. Anlaşmanın başarısı, hem küresel çevrenin korunması hem de gelecek nesillerin refahı açısından hayati önem taşımaktadır.